FELSEFE & DUYGU VE DÜŞÜN ŞİİRLERİ - (İntro ): anka & - TopicsExpress



          

FELSEFE & DUYGU VE DÜŞÜN ŞİİRLERİ - (İntro ): anka & zümrüt şahımaran & bebbuk turna & karınca efsun & yılan trioya & nemrut zeus & afrodit zaman & mekan & insan... tarih & devrim hep sürekli bir diyalektik gerçektir... *** söyle şair çobanların sürüleriyle geçtiği yaylaklarından kavallarını nefes salarken rüzgarın kanadına senin ilk memleketin ve ülken neresidir... anlat bana ey ozan suların ve güneşin ülkesini bana anlat toprağın ilk bereketini nasıl aldığını suyun toprağı döllediği ilk o anı tohumun nasıl patladığını ve çıktığını kendi kabuğundan bu toprağın rahminin içinde büyüyen bu hayatın çelik çekirdeği nasıl can suyunu içti ve çatlattı bu toprağın içini sökündü yattığı yatağından uyandı o ölüm uykusundan kan ve revan oldu yeniden anlat bana şair söyle bana o ozanların diyarını bu eski insan yerinin ülkesini bak ararat yine küs olmuş güneşe o eritiyor beyaz gelin örtüsünü diye üşüdüm ama büyüttüm hayatımı kendi eteğimin içinde aşk ile geldin ve çöktün üstüme aldın beyazımı benden diye fakat ya aşağıdakiler: o gün yeni gün o gün kutlu gün o gün çiğdemin çiçek açtığı gün o gün newrozun yettiği gün o gün toprağın doğurduğu gün o gün geldi hayat bebeği bu dünyaya o gün coştu sular sel oldu o gün fıratın diclesine kavuştuğu gün oldu o gün su bile küs oldu gittiği yere ve geri döndü bu yolundan o gün fışkırdı munzurun bağrından o gün güneşin üzerine doğru kar , boran , fırtına korktu ve kaçtı yerinden namusun künyesi yazıldı tarihe mührü vuruldu gök yüzüne bu künyenin adı hayat bu mührün adı güneş bu ülkenin adı mezepotamya oldu... / Şahin KANBUR *** BU MEMLEKET KİMİN (?) BU ÜLKE’NİN VE BU VATAN’IN GERÇEK ‘’ SAHİBİ ‘’ KİMDİR & KİMLERDİR (?) Çok uzak ya da çok yakın tarih olsun, çok eski ya da çok yeni tarih olsun, fakat çeşitli dönemlerden, çağlardan ve devirlerden geçerek, bu kendi gerçek ve diyalektik, doğal ya da toplumsal nedenli ve sonuçlu olarak, bütün sorun ve çözüm koşullarının ve şartlarının bu değişimlerinin ve gelişimlerinin sürekli olduğu, her seferinde de yeni bir doğuma ya da ölüme yol açarak, şimdiki bu en son zamanlarına kadar varan ve gelen bu topraklar : Bu kendi üzerindeki, birbirinden zaman - zaman, çok ayrı ve farklı olan, zaman - zaman da, çok aynı ve birmiş gibi olan, çeşitli türlerden ‘’ kadim medeniyetlerinin ‘’ ve bu ‘’ kadim uygarlıklarının’’ hepsine de ‘’ ev sahipliği ‘’ etmiştir ve yapmıştır, bunların hepsinin de, tam ve net bir ifadeyle, ‘’ beşiği ve eşiği ‘’ olmuştur. Kendi içindeki bu diyalektik durum gerçeği ile de, geldiği ve geliştiği bu son aşamasında ise: En Batı’sı Rumeli; en Doğu’sunun Kuzey’i Harmaniya; en Doğus’unun Güney’i Mezepotamya; En Kuzey’i Pontus; En Güney’i Arap Vahabi Çölü; En Ortası da - bu en Orta Yeri’de Anatolia olan bu topraklar üzerinden, hem kendi bu yerleşik ve iç medeniyetleri ve uygarlıkları olarak, hem de sonradan gelenleri ve dış medeniyetleri ve uygarlıkları olarak, fakat bu günkü güncel ve tarihsel olan bu bütün iç dinamik kültür olguları ve unsurlarıyla birlikte, bu kendi iç dinamiklerinin çeşitli halk türleri; etnik kökleri; inanç biçimleri; ana ve tali dilleri; ırk ve renk - değişimleri ve farkları; yani kısacası, hem birbirleriyle çeşitli diyalektik durum ve bunun zoru ile, hem de gönüllü ve doğal katalizörler ile, bu gün için ortaya çıkmış olan; bütün bu ‘’ aynılıkların ve ortaklıkların ‘’ da - bütün bu ‘’ ayrılıkların ve parçalıkların ‘’ da olduğuna ‘’ şahitlik ve tanıklık ‘’ etmekteyiz hepimiz de değil mi (?) Fakat gerek kendilerine has ve özgün bu hayat türleri ve tarzları ile, gerekse de bu bütün ortak yanların ve ortak özelliklerin hepsiyle birlikte, bu maddi ve manevi top yekun varlıklarını da korumaya; savunmaya ve sürdürmeye çalışmışlardır(!) Burada ve bu topraklar üzerinde canlı olarak yaşayan halk türleri olarak ta, buradaki bu gerçek durum, bu günlerimize kadar da gelmiştir değil mi (?)… Ancak en son olarak, bütün bu kadim medeniyetlerin ve uygarlıkların, hem beşiği ve hem de eşiği olan bu toprakların üzerine, bu emperyalist ilişkilerin dışarıdan ve yukarıdan çöreklenmesiyle beraber; onların bu kuşatmaları ve dayatmalarıyla oluşan; bütün bu halklara da, onlar adına ve onlar için, bu son ‘’ Türkiye Cumhuriyet’i ‘’ adıyla ve biçimiyle giydirilen, bu ‘’ Modernite Elbise’sinin‘’ içine alınarak, adeta bu içeriye hapis ve mahpus edilen ve tutsak edilen, bütün bu, her türden ve her çeşitten olan, bu ‘’ kadim halklardır ‘’ yine … Şimdi buradaki bu yürütülen ve bu en yeni olan, ‘’ sahip hegemonya biçimi ‘’ ; ‘’ sahip hâkimiyet tarzı ‘’ ; ‘’ sahip egemenlik şekli ‘’ nedir ve nasıldır (?) Bunlar adına ve için buradaki henüz hala yürütülmekte olan bu son kurulan ‘’ rejimin iç ve dış niteliği ‘’ nedir ve nasıldır (?)… Buranın en son yapılan ve en yeni olan bu ‘’ savaşlar ve barışlar ‘’ anlaşmalar yoluyla veya bu yöntemle; bu alınan ve verilenlerin hepsi de; bu en son ki durum ve halinden hareketle, bütün bu kara kıta toprak, hava kıta sahası ve kara suları tapularıyla birlikte, bütün yer altı ve yer üstü - canlı ve cansız olan buranın her şeyinin; bu toprakların ve bu memleketin taşınır ya da taşınmaz bütün varlıklarının ve bu her türlü enerji kaynaklarının; kısacası bu ülkenin ve bu vatanın; en yeni olan bu ‘’ sahipleri ‘’ kimdir & kimlerdir şimdi (? )… Bu ‘’ Türkiye Cumhuriyet’inin ‘’ kurulduğu bu ilk andan itibaren; bu günümüze kadar, buranın ‘’ gerçek sahibi ‘’, buranın bu ‘’ etnik halkları ‘’ değildir artık(!)… Ancak buranın kendileri için de, ( bu ülkenin yürütücüleri ve yöneticileri için de! ) sadece gerçek bir ‘’ vatan ‘’ değildir; bunun böyle olmadığı da, çok açık ve çok net bir şekilde aşikârdır (!) Bir de, ( yani burası onlar için, çokta ve pekte önemli ve mühim değildir ayrıca! ) - gerçek bir ‘’ geçim kapısına ‘’ ve ‘’ arpalık ‘’ ya da ‘’ bağcı bekçiliğine ‘’ veya en yeni oluşturulan bu ‘’ emperyalist - kapitalist pay i taht’ının ’’ ortaya çıkarttığı bu yeni küresel konseptin içinde de, ‘’ Türkiye Cumhuriyet’i ‘’ adındaki bu en yeni ve moder, neo - küresel, neo - liberal, post- modern ve yeni – kapitalist bu işyerinin, idari işletmeciliğinin ücretli memuriyetliğine indirgenmiştir; ’’ kulluk kapısına ‘’; ‘’ ücretli kölelik uşaklığına ‘’; ‘’ para- mil iter askerlik sancaklığına ‘’; çevrilmiştir bu topraklar ve bu topraklar üzerindeki, bu hayat’ı ile ve bu tarih’i ile - her şeyinin de(!) Bu stratejik rejiminin oluşturduğu, onun bu iç ve dış niteliğinin doğrudan belirleyici ve sürükleyici olduğu ve bu içerisinden bağımlı kapitalist düzenine ve sistemine entegre edilen ve angaje edilen bu memleketin - bu vatanın kendisidir zaten (!) Neden - niçin - niye - nasıl - kime - nereye kadar- ve kimler için - buranın neye çevrildiğine ya da nereye getirildiğine; sürekli ‘’ şahitlik ve tanıklık ‘’ etmekteyiz hepimiz de değil mi (?)… İşte bu ‘’ her milletten ‘’; ‘’ her ulustan ‘’; ‘’ her dinden ‘’; ‘’ her etnikten ‘’; ‘’ her dilden ‘’; ‘’ her renkten ‘’; ‘’ her ırktan ‘’; ‘’ her cinsten ‘’; ‘’ her sınıftan ‘’ ve kısacası ‘’ her kadim halk türünden ‘’ olan bu ‘’ işbirlikçi ve oligarşi ‘’ yapının içinde cirit atan, bu ‘’ gerçek çakallar sürüsünün ‘’ oluşturduğu bu en yeni düzeni ile kurulan ve tarih sahnesinin ortasına çıkan ya da atılan bu en son sistem ile de : Buranın böylesi bir öz ve biçim ile, yürütmesine ya da yürütülmesine, aday olan bütün bu yeni ‘’ Modern ite Elbisesinin ‘’, bu en son ortaya çıkan ya da çıkartılan ‘’ Türkiye Cumhuriyet’inin ‘’, iktidar ve erk yapıları, bu dünyamızın, küresel olarak ta, bu en yeni ve bu en son sahiplerinin ve kendilerini de efendileri olan bu emperyal - kapital tanrılarının, kendilerine direkt emrettiği; kendilerinden doğrudan talep ettiği; istediği ve ön gördüğü bu emperyalist ve kapitalist ‘’, en merkezi ve en derin stratejik programlara ‘’ bağlı ve bağımlı olaraktan, yürütülmekte olduğuna şahitlik ve tanıklık etmekteyiz, hepimiz de, değil mi (?) … Bu memleketi, bu ülkeyi ve bu vatanı böyle yürütmekte ve yönetmekte olan bu ‘’ çakallar sürüsüne göre: Bu memleket; bu ülke; bu vatan; bu kadim topraklar; gerçekten de ‘’ gerçek sahibinin ‘’ olmadığı gibi; artık kendilerinin de olmadığını çok iyi bilmektedirler de bunu; salt bu gerçeği neden ve niçin bu kadim halklarımızdan saklamaktadırlar; uzaklaştırmaktadırlar; gizlemektedirler ve maniple etmektedirler peki (?)Çünkü: O tanrıları ve efendileriyle birlikte burası; bu kadim topraklar; bu memleket; bu ülke ve bu vatan; onlar için ve onlar dair, böyle olunca, yani ‘’ gerçek bir cennet ‘’ olurken ; oysa bu medeniyetlerin, uygarlıkların ve kültürlerin birlikte ya da yan- yana ve farklı, bu hayatın şu anki bu tarih’ini durarak - yürüyerek oluşturmakta oldukları, bütün bu hayat tarzlarının gerçek aidiyetlerini, kimliklerini, kişiliklerini, taraflarını ve temsiliyetlerini haklarını ve özgürlüklerini yaratanlar, üretenler; oluşturanlar; yapanlar; taşıyanlar ve getirenler olaraktan da, bütün bu kadim halk ve kök türleri içinse, burası – bu haliyle ve bu son durumuyla; ‘’ gerçek bir cehenneme ‘’ çevrilmiştir(!)… İşte buradaki bütün diyalektik hayat tarzları açısından var olan bu tarihsel baş çelişki meselesinin - meselemizin; bu ‘’ gerçek meselenin’’ - ‘’ gerçek derdi ’’; bu en yalın; en saf; en doğal olan, bu ahval i son durumu da budur ve böyledir… Bu emperyalist - kapitalist - oligarşik - stratejik ortak program - işbirlikçisi ve bu programların da fiili yürütücü olan bu günkü ‘’ stratejik rejim ofisinin ‘’ yöneticileri ve yürütücüleri, bu erk ve iktidar ortakçıları ve bunların da yandaşları olan bu ‘’Çakallar Sürüsü ‘’ için ‘’ CENNET ‘’ olurken burası - bu KADİM TOPRAKLARIMIZ; aynı anda da ve zamanda da, yine bu ‘’ Kadim Halk’lar ‘’ için de,’ CEHENNEM ‘’ oldu ; olmuş turda burası - bu ‘’ KADİM MEMLEKET COĞRAFYAMIZ ‘’ değil mi (?) İşte bu en yeni ve bu en son ortaya çıkan ya da çıkartılan, bu ‘’ GERÇEK YALAN ‘’ ile ve bunun doğrudan ilgili olan ‘’ GERÇEK BÜYÜK OYUNU ‘’ ile; burada - ( bu vatanımız üzerinden hareket edilerek! ) - tekrardan tezgâhlanmakta olan ve sürekli olarak ta, bunun hep böyle yapıldığı ve böyle olduğu gerçek de budur. Tarihsel açıdan da sür - git sürekli tekrarlanmakta olan da budur… Bu ‘’ DERİN GERÇEĞİN ‘’; bu ‘’ ANA PARADİGMASININ ‘’ ve bunun ‘’ ‘’ GERÇEK RASYONEL’’ ve ‘’ GERÇEK REEL OLGUSUNUN ‘’; tarihsel olarak bu en yeni ‘’ HÜKÜMRANLIĞIN ‘’ ve ‘’ HEGOMANYANIN ‘’; bu yürütüle ve, hep ‘’ SAVAŞ & BARIŞ ‘’ - ‘’ GERÇEK YALANI ‘’ ; bunu da ‘’ TEKRAR & TEKRAR ‘’ sürekli yap - bu ‘’ BÜYÜK OYUNU ‘’;böyle bir ‘’ TARİH YAPMA ‘’ & ‘’ TARİH YIKMA ‘’ tarzının ya da ‘’ TARİH ÜRETME ‘’ biçiminin; ilk sürekli olarak kendi içinden başlayarak; ürettiği ve bunu da bütün ‘’ YER YÜZÜNÜN ‘’ üzerine doğru, bu ‘’ DÜNYAMIZ ‘’ üstüne üsten ve yukarıdan, yani ‘’ KÜRESEL ‘’ bir ‘’ BOYUTTAN ‘’, ‘’ DERİNLİKTEN ‘’ ve ‘’ YÜKSEKLİKTEN ‘’ yayarak ortaya çıkarttığı, yarattığı, hala da bu ‘’ TARİHSEL TEKRARLARINI ‘’ yaratmayı ve üretmeyi sürdürdüğü, yüklendiği, taşıdığı, getirdiği ve paylaştığı ‘’ ŞEY ‘’ile - bu ‘’ PARADGMA MİSYONU ‘’ ile ve bunun da içeriden bir ‘’ İÇ MANTALİTE MİSYONERLİĞİ ‘’ ile; bu ‘’ ŞEYİN DE ‘’ ve bu şeyin ‘’ GERÇEK MANTALİSTESİNİN TEMEL UNSURU ‘’ , budur burada(!) Ve işte bu ‘’ ÜLKE’DE ‘’ & yani ‘’ TÜRKİYE ‘’ denen ve ‘’ ADI ‘’ ile ‘’ TANIMI ‘’ da işte ‘’ BÖYLE KONMUŞ OLAN ‘’ bu ‘’ YERDE ‘’; bu ‘’ İŞLERİN ‘’ ‘’ HEPSİ ‘’ böyle ‘’ DÖNMEKTEDİR ‘’ ve ‘’ DÖNÜŞTÜRÜLMEKTEDİRLER ‘’ (!)… Sonuç olarak, bu ‘’ DİYALEKTİK TARİH’İ HALİYLE ‘’ ve bu ‘’ GERÇEK DİYALEKTİK HAYAT DURUM ‘’ ile: ‘’ TÜRKİYE CUMHURİYET’İ ‘‘ bu adı ve tanımı, bu stratejik konumu ve boyutu ile de ; bu ‘’ KADİM HALKLAR ‘’ ve bütün bu ‘’ KÖK MEDENİYETLER ‘’ ya da ‘’ ETNİK UYGARLIKLAR ‘’ ve onların ‘’ ÜRETTİĞİ ‘’ - ‘’ OLUŞTURDUĞU ‘’ - ‘’ YARATTIĞI ‘’ - ‘’ YÜKLENDİĞİ ‘’ - ‘’ TAŞIDIĞI ‘’ - ‘’ GETİRDİĞİ ‘’ ve bu ‘’ GÜNÜMÜZE ‘’ kadar da, bu ‘’ AİDYETLERİNİ TEMSİL ETTİĞİ ‘’, bu ‘’ TOPLAM KÜLTÜRLER ’’ için; onlara - bunlara giydirilen - giydirilmeye de, sürekli olarak tekrar ettirilen bu ‘’ MODERNİTE ELBİSESİ ‘’ YETMİYOR ‘’ ve ‘’ DAR ‘’ geliyor değil mi (?) … Şahin KANBUR - 21 Ekim 2013 ***
Posted on: Mon, 21 Oct 2013 10:19:31 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015