Kedi yavrusunu yiyeceği zaman, onu fareye benzetirmiş. Artık - TopicsExpress



          

Kedi yavrusunu yiyeceği zaman, onu fareye benzetirmiş. Artık gelişmiş devletler sınırları içerisinde yahut dışarısında bir kesimi, bir örgütü, bir düşünceyi yemek istediklerinde onu ‘terörist’ kabul ediyorlar ve sistem içinde sindiriyorlar. Amerika’nın ikinci dünya savaşı sonrasında yaptığı, ulusal ya da uluslararası tüm müdahaleler, bu şekilde, hep teröristlere karşı idi. Tabi ki içini kendi doldurduğu bir ‘terör’! Demokrasinin sandıktan geçtiği bir dünyada, sandıktan çıkanın meşruluğunu yine büyük devletler belirleyebiliyor. Sandıktan çıkmasına rağmen terörist olanlar var! Misal Gazze’de iki seçimdir HAMAS büyük bir farkla seçiliyor fakat Batı’ya göre HAMAS bir terör örgütü. Mısır ilk demokratik seçimlerinde Müslüman Kardeşleri seçiyor fakat yapılan darbeye Batı destek veriyor. Daha evvel Cezayir’de, Somali’de, hemen tüm Batı Afrika’da olduğu gibi. Dünyanın efendileri istedikten sonra herkes, her şey sadece bir anda terörist olabilir! 26 Haziran’dan sonra dünyanın yeni bir teröristi oldu; Doğu Türkistan! Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı iki haftadır yaşanan olayların, Şincan Bölgesindeki teröristlerin bastırılmasından ibaret olduğunu açıkladı. Bölgede iki haftadır büyük bir kargaşa ve kaos var, Müslüman Türkler eziliyor. 2009’dan beri olaylar neredeyse kıyım noktasına vardı. Şu meşhur Davos’ta Başbakan Erdoğan ‘Sincan’da soykırım yapılıyor’ demeseydi belki de meselenin ciddiyetini hiç anlamayacaktık. Çünkü medya yoluyla öğrenebileceğimiz pek fazla bir şey yok. Doğu Türkistan, aslında Türkistan’ın bir parçasıdır. I. Dünya Savaşı sonrası büyük devletlerin parçalamaya başladığı bölgede, 1933 yılında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ancak sadece bir yıl sonra Çin ordusu tarafından imha edildi. 1944’de bu defa Doğu Türkistan Cumhuriyeti adıyla kurulan devlet, 1949’da tekrar yıkıldı ve nihai olarak Çin Halk Cumhuriyetine bağlandı. Doğu Türkistan halkı da, o tarihten beri Çin’e karşı direniştedir. Doğu Türkistan ( Çince ismiyle Şincan ) toprak olarak yaklaşık iki Türkiye büyüklüğünde ve nüfusu 30 milyon civarında. Nüfusun yarıdan fazlası ise zaman içinde Çin Hükümeti tarafından bölgeye gönderilen Çin Hen Kabilesi’nden oluşuyor. Hen kabilesi Çin’deki 180’e yakın kabileden sayıca en büyüğü, daha da önemlisi Mao’nun kabilesi. Çin 1994’den beri bölgede demografik olarak Müslüman Türklerin gücünü kıracak politikalar uyguluyor ve bu politikaların tamamlayıcısı olarak bölgede büyük kentsel dönüşüm projeleri belirliyor. İşte yaklaşık iki hafta önce başlayan olaylar bu dönüşüm projelerine karşı tarihi Kaşgar ve Turfan şehirlerinde başladı. Protestoların başlangıç tarihi manidardı zira dünya kamuoyunun neredeyse ilk defa duyduğu ‘Doğu Türkistan Sorunu’ 26 Haziran 2009’da Urumçi’de yaşanmıştı. 2009 yılında Çin’in güneyinde bulunan Guandong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında, çalışanlar arasında bir kavga çıktı. Çin yönetiminin 2003 yılından beri uygulamakta olduğu “İşgücü fazlasını başka bölgelere yönlendirme” projesi kapsamında fabrikada zorunlu olarak çalıştırılan Doğu Türkistanlı genç kız ve erkeklerle Çinli işçiler arasında, iki Uygur kızına yönelik taciz ve sarkıntılıkla başlayan tartışma, kavgaya dönüşmüş ve olaylar fazla büyümeden yatıştırılmıştı. Ancak bir sonraki gün sabaha karşı, abartılı bir rakama göre, 5 bine yakın Çinli ( iddialar arasında 200’e yakın sivil polisin olduğu da bulunuyor ) fabrikayı basıp yatakhanede uyuyan Türkleri ağır bir şekilde dövdüler. İlk sonuçlar 18 işçinin öldüğünü gösteriyordu. İşçi aileleri Şincan’da, çocuklarından haber alamadıklarını söyleyerek polis merkezine yürüdüler. Amaçları toplu hareket ederek ses getirmek ve sonuçta ölenlerin listesini resmi ağızlardan öğrenmekti. Ancak Çin televizyonu bu yürüyüşü halkın devlete isyanı şeklinde yorumlayarak haberler yapmaya başlayınca Hen Çinlileri ‘Türklere Ölüm’ nidalarıyla sokaklara taştı. Polisin de desteğiyle bir haftada 250 Türkistanlı öldürüldü. Olaylar tüm ülke televizyonlarında kargaşa değil, isyan olarak gösteriliyor ve yorumlanıyordu. Dünya ilk defa o günlerde Doğu Türkistan’ı gündemine almıştı. Günlerce tüm dünya bu olaydan bahsetti. Türkiye’de Cumhurbaşkanından, Diyanet İşleri Başkanına kadar devletin tüm kesimleri olayları kesin bir dille kınadı. Temmuz sonunda Çin Hükümeti geri adım atarak olayları dindirdi. Bu defaki protestolar da aynı şekilde 26 Haziran’a denk geldi. Halk kentsel dönüşüm adı altında yerleşim yerlerinin kendilerinden alınmasına, binlerce yıllık tarihin yıkılmasına ve kanun gereği mecbur kaldıkları genç kızlarını iş-işsizlik bahanesiyle hükümetin atayacağı ve bilmedikleri yerlere göndermeye karşı ayaklandı. Bölgedeki Hen halkı ve Çin Hükümeti, 2009’da olduğu gibi, oldukça sert karşılık verdi. Yapılan resmi açıklamada, devlet teröristlerle mücadele içindeydi. ‘Çin Halk Cumhuriyeti, Çin Komünist Partisine aittir.’ Bu madde Çin anayasasının ilk maddelerindendir. Ülke kanunen Komünist Parti’nin malıdır. Seçimler Komünist Parti’ye üye olan ve Parti’nin belirlediği isimler arasında yapılır. Tüm adaylar Komünist Parti’ye bağlıdır. Ve Komünist Parti 1993’ten beri Batı ideolojisi üzerine, ateist temelli bir partidir. Bu nedenle, tüm komünist ülkelerde olduğu gibi, her türlü dine karşıdır. Fakat Batı tarafından yıllardır uygulanan ambargonun kaldırılma şartlarından biri, halkın dini inanışlarına saygı idi ve Çin Hükümeti bunu kabul etti. Böylece dini inanışlar üzerine bir takım yenilikler uygulamaya konuldu. Bunlardan biri de 2005 yılında yürürlüğe giren ‘Dini İşler Yönetmeliği’ idi. Yönetmelik yerel idarecilere geniş yetkiler veriyordu. Çin kabul etmek zorunda kaldığı fakat aslında ülkesinde istemediği ‘inanç sistemini’, yerel yöneticilerin inisiyatifine bırakmış oluyordu. Öyle ki Doğu Türkistan’da mescidlerin imamlarını dahi yöneticiler seçiyordu. Edebiyatçı Nurmuhammed Yasin’in kaleme aldığı ‘Yawa Kepte’ isimli edebi eser terör faaliyetleri kapsamına alındı ve yazar hapse atıldı. Çin her santimetresiyle Doğu Türkistan’ı dönüştürüyor. Çünkü bu bölgeye çok ihtiyacı var. Çin madenlerinin %85’i burada. Sadece bu bölgenin petrol rezervi 8 milyar ton ve her yıl 10 milyon ton petrol buradan Çin’e taşınıyor. Ülkenin kömür üretiminin yarısı Doğu Türkistan’da gerçekleşiyor. Ayrıca Çin’in en büyük nükleer merkezi bu bölgedeki Taklamakan Çölü’nde. 1964’den beri Çin bölgede 46 nükleer deneme yapmış. WHO raporuna göre aynı dönemde 190 bin kişi kanser ve lösemiden ölmüş. Komünist Çin idaresi sırasında Uygur alfabesi önce Kirilce’ye çevrilmiş ama Rus egemenliğinden duyulan korku yüzünden Latin harflerine geçilmiş. Bu kez de Türkiye ile kurulacak ilişkilerden korkulduğu için Arap alfabesine dönülmüş. Harf oynamalarıyla ne amaçlandığını kimse bizim kadar iyi bilemez sanırım! Tüm bunlara rağmen yıllarca Doğu Türkistan’da yaşananların bilinmemesinin asıl sebebi Çin yönetiminin uyguladığı sıkı medya karartmaları. Uluslararası basının ve Batı devletlerinin meseleye ilgi göstermemesinin ise iki sebebi var; mazlumun Müslüman oluşu ve Çin ile kurulan ekonomik ilişkilerin bozulma korkusu. Zira Çin ABD’den sonra dünyanın en büyük ekonomisi. Aynı korkuyla sınır devletleri dahi olaylara kör bakıyor. İnternet çok sıkı kontrol altında. Dolayısıyla doğru bilgiye ulaşmak çok güç. Zaten Doğu Türkistan’ı dünyaya duyuran, anlatan, tartışanlar ABD ve Avrupa’daki Uygur Türkleri’nin oluşturduğu örgütler. Artık Müslüman ülkelerdeki medyanın Türkistan’ı gündemine alması ve asla, ne olursa olsun, gündemlerinden düşürmemesi gerekiyor. Özellikle bizler Doğu Türkistan ile iki yönden kardeşiz; hem kan, hem iman kardeşiyiz. Tüm diğer iman kardeşlerimiz gibi, Türkistan’daki kardeşlerimiz de iyi durumda değil. En azından şimdilik, gündemimize alabiliriz.
Posted on: Wed, 17 Jul 2013 14:49:11 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015