Çözüm dersane kapatmakta değil, mesleki eğitimde Bu yazımda - TopicsExpress



          

Çözüm dersane kapatmakta değil, mesleki eğitimde Bu yazımda son zamanlarda sıkca sözü edilen dersanelerin kapatılması konusuna değineceğim. Üniversite önünde yığılmaya karşı gerçekçi ve doğru çözümün nerede olduğunu anlatmaya çalışacağım. Ülkemizde lise eğitimi fiilen bitmiş ve yerini dersaneler almışsa, bunun asıl bir nedeninin eğitimin sınavlara hazırlanmaktan ibaret hale gelmesi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Sınavlara liselerden daha iyi hazırlayan dersaneleri kapatma teşebbüsünün, eğitimde yeni bir yap boz sil baştan dalgası meydana getirmek ve hatta eğitim dünyamızı yeni bir kaosla başbaşa bırakmak olduğu kanaatındayım. Sınavlar Ülkesi Eğitimin amacı, öğrenmekten çok sınav kazanmak haline gelmişse, orada doğru ve kazandırıcı bir eğitimden söz edemeyiz. Cevapları belli soruları ezberletmeye yönelten bu yapıda çocuk ve gençlerimizin üretkenlik ve keşif duyguları dumura uğramaktadır. Bu yapıda uygulama dersleri göz ardı edilmekte, öğrenci hayal etme, keşif, icat etme ve düşünme beceleri bir yana konuşma ve yazma, temel iletişim becerilerinin hemen hiç birini kazananamaktadır. Eğitim bir yetenek inkişafı meziyet ve gelişimi süreci olmaktan çıkmaktadır. Yükseköğretim ile birlikte 20 milyona yakın öğrenci ve insanımız her hafta her ay bir sınavdan diğerine koşuyor ülkemizde. Bu hali ile ülkemizde en önemli şeyin ve en göze çarpan faaliyetin sınavlar olduğunu, bu hali ile ülkemizin bir “sınavlar ülkesi” haline geldiğini söylemek hiç de abartı değildir. Eğer eğitim sistemi toplumdaki yetenek ve çeşitliliği keşfederek, onu yerinde değerlendirecek bir esnek ortam meydana getirebiliyor; fıtrata mutabakat sağlayabiliyorsa orada insanların başarısından ve mutluluğundan söz edebiliriz. Halbuki Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından yapılan bir araştırmada “üniversiteye giriş sistemiyle ilgili vatandaşın yüzde 82,4ü sınav sisteminin, öğrencileri yeteneklerine uygun mesleklere yerleştirmediğine” inanıyor. Aynı çalışmada Lise ve üzeri eğitimli fertler arasında yapılan araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 82,6 üniversite giriş sisteminin dershanelere gitmeyi ya da özel ders almayı zorunlu kıldığını düşünüyorlar. Dershaneler aileler için ciddi bir maddi külfet getiriyor. Bir araştırmaya göre, bu külfet çoğu ailelerin % 23 maddi gelirini alıp götürüyor. Bir başka araştırmaya göre de dershaneye giden öğrencilerin % 62si gelecekleri konusunda kaygı içindeler. Sınava girmek bir sorun, sınavı kazanıp bir üniversiteden mezun olup işsiz kalmak bir başka sorun. Ülkemizdeki işsizler ordusunun en yüksek dilimini üniversite mezunları oluşturuyor. Gençlere gelince, onlara bir dokununca bin ah işitirsiniz. Birer test çözme yorgunu gençlerimiz, yarıştan kopma korkusu ile kitap okuma, sanat faaliyetleri ve entelektüel becerilere zaman ayıramaz hale geldiler. Bir ülke insanını bilimden ve eğitimden-araştırmadan koparmak için ancak bu kadar etkili bir mekanizma işletilebilir!. Daha garibi ise, yetkililer bu gidişat karşısında “çaresiz ve çözüm üretemez” görünüyorlar. Basının ve entelektüellerimizin durumu ise bundan farklı değil. Peki olması gereken ve arzu edilen nedir? Bu makus talihi değiştirecek bir çözüm ufukta görünmüyor mu? Üniversite önünde yığılmanın bir çaresi ve dersane bağımlılığını azaltacak veya yok edecek bir formül yok mu? Yeni Bir Sil Baştan ve Kaos Oluşturma Denemesi: Dersaneleri Kapatmak Asıl konuya geçmeden önce son zamanlarda kapatılacağı çokca söylenen dersaneler üzerine bir kaç şey söyleyelim. Dershaneler ve dersanecilik uzunca yıllardır çokça eleştirilen bir konu, aynı zamanda Türkiyenin bir gerçeği.. Hatta çok ciddi bir endüstri haline gelmiş durumda dershaneler. Son günlerde Başbakanımız da ve Milli Eğitim Bakanı da, dersanelerin kapatılacağından söz ediyorlar. Tekrar tekrar vurgulayalım ki, dersaneler mevcut sınav odaklı ve test merkezli eğitimin sebebi ve Kaynağı değildir. Sadece sonucudur. Dersaneye olan akının kaynağında, her sahada eğitimi yozlaştıran merkezi sınavlar bulunmaktadır. Asıl kaldırılması gereken öncelikle eğitimi merkezi sınavların tasallutundan ve belirleyiciliğinden kurtarmak ve ölçme değerlendirmeyi kendi doğru zeminine çekebilmektir. Oyuncunun hareketini oyunun kuralları belirlemektedir. Dersaneleri kapatmak değil, onları daha faydalı faaliyetlerin içine çekmenin yollarını araştırmalıyız. Dersaneleri kapattık diyelim.. Eğitime hakim merkezi sınavların bu şekli devam ettiği sürece okulların dersaneleşmesi artarak devam edecektir. Hali hazırda okulların dersaneleşmiş eğitimi göz ardı edilmekte ve görmezlikten gelinmektedir. Bu yüzden devletin öğrencilere bedava verdiği kitaplar, neredeyse % 90 e varan oranda çoğu öğretmenlerce kullanılmamaktadır. Niçin kullanılmamaktadır? Çünkü eğitimi merkezi sınavlar yönlendirdiğinden, hali hazır kitaplar bu amaca hizmet etmediğinden, yeterli ve uygun görülmemektedir. Bu gerçeği acaba Milli Eğitim yetkilileri ne kadar biliyorlar? Yine sınavlara hazırlık gerekçesi ile okullarda çoğu laboratuar derslerinin ve uygulamaların yapılmadığı, sınavlara dahil değil diye bir çok konu derslerin göz ardı edildiği gerçeğinin yetkililer ne kadar farkında? Son yıllarca okullara bolca verilen ders araç ve laboratuar gereçlerinin çoğunun paketi bile açılmadan depolarda bekletildiğini biliyor muyuz? Eğitimi böylesine yozlaştıran ve tek düzleme indiren şey, dersaneler değil, merkezi sınavların tek değerlendirme kriteri haline gelmiş olmasıdır. Böylesine yerleşmiş ve ülkenin gerçeği haline gelmiş kurumları kapatarak onbinlerce çalışanı mağdur etmek, aslında bir bakıma yeni bir kaosa sebep olmak demektir. Dersaneleri özel Liseye dönüştürelim demek de Türkiye’nin eğitim gerçeklerini bilmemekten kaynaklandığını düşünüyorum. Elbetteki böylesine devasa problemler, tarafların ve ehli kişilerin bir araya geleceği platformlarda çözüm bulabilir. Konunun enine boyuna tartışılması ile halledilebilir. Dersaneleri kapatmaya teşebbüs, ülkenin yeni maceralarla baş başa bırakılması demektir. Yap boz tahtası haline gelen eğitim sisteminin buna tahammülü kalmadığını düşünüyorum. Bir tarafı yapayım derken öbür tarafı yıkmak doğru bir çözüm yolu değildir. Kaş yapayım derken göz çıkarmak anlamı taşımaktadır böyle bir teşebbüs. Dersanelere olan ihtiyaç azaltılabilir. Ama yok edilemeyecektir. Çünkü bu bir talebin sonucudur ve bir ihtiyaca karşılık gelmektedir. Merkezi sınavlar kaldırılsa bile dersanecilik sektörü, takviye kursları şeklinde varlığını sürdürecektir. Talebi yok etmeden yapılacak dayatma tarzı çözümler, illigal yolları (örneğin merdiven altı dersaneciliği) devreye sokacaktır. Kısacası dersaneler “sınavlar ülkesi” Türkiyenin önemli bir gerçeğidir. Sınavlara okullardan daha iyi hazırladığı için talep görmektedir. Önce var olan talebi kaldıralım. O zaman dersanelerin sayısı makul düzeye kendiliğinden inecektir. Suni zorlamalara ihtiyaç kalmayacaktır. Meslek Liselerinden Kaçışın Kaynağı Önceki yazılarımızda sınavlar konusunu bir kaç kez ele almıştık. Bu yazımda mesleki eğitimden kaçışın nedenlerine ve ve mesleki eğitime yönlendirmede esas alınacak hususlara dikkat çekmeye çalışacağım. İnsanımızda yediden yetmişe her kesimde var olan üniversite diploması peşinde koşma isteğinin kaynağına inelim ve konuyu irdeleyelim önce. Filancanın çocuğunun kafası çalışmıyormuş meslek lisesine göndermiş ya da benim çocuğumun neyi eksik laflarını duymamak için meslek liselerine çocuklarını göndermeyen aileler var. Ne yazık ki aileler çevresinden etkilenerek çocuklarını yönlendiriyorlar. Bu anlayışları yıkmak elbette kolay değil. Mesleki eğitimin ve meslek sahibi olmanın önemini anlatan bir devlet politikası ve yönlendirme bulunmayışının sonucudur bu kaçış.. Hatta fiziki çaba gerektiren işler yapmayı, hizmet etmeyi bir aşağılanma olarak kabul eden değer yargılarımız var maalesef. Bir beceri sahibi olarak ayakları üzerinde durmayı değil, diploma sahibi olarak işsiz kalmayı tercih edebiliyoruz. Toplumdaki tüketici toplum anlayışından, memur olma zihniyetinden kurtularak üretici anlayışın yerleşmesi lazım öncelikle. Üniversite önünde yığılmanın önlenmesi için her kesimde ve her eğitim kurumunda hedef olarak üniversite gösterilmesi yanlış telakkisinin kaldırılması gerekiyor bir kere. Sonra tabi ki bu arada mesleklerin gerekli saygınlığa ulaştırılması önem arz ediyor. Ta ilkokuldan itibaren doktor, mühendis, öğretmen olma havasına sokuluyor öğrenci. Hâlbuki iyi bir usta ve sanatkâr olma, kendi işini kurma ve üretmeye yönelik meslekler ve bir meslekte uzmanlaşma gibi hedefler gösterilmiyor. Sınav odaklı mevcut eğitim yapısı, herkesi kendine yardıma mecbur addeden, başkalarına muhtaç insan yetiştirmenin yolu haline getirdiğini ise, kimse farketmiş değil. Bu yapı, üretim duygusunu ve güveni geliştirmediğinden gençlerin dünyasına hazıra konma ve memur zihniyeti hâkim oluyor. İyi bir usta ve sanatkâr olmak, bir meslekte uzmanlaşmak gibi hedefler pek gösterilmiyor. Bu anlayış da herkesin hedef olarak gözünü üniversiteye dikmesi sonucunu doğuruyor. Peki doğuruyor da ne oluyor? Boşuna harcanmış zaman, para ve enerji ile bir dolu mutsuzluk. Sonuç olarak mesleki eğitime yönelmeyişin ilk sebebinin “prestij” olduğunu söyleyebiliriz. Bir kere “mesleki” olarak adlandırılan çabaları halkımız tarafından ikinci sınıf meslekler grubundan çıkarmalıyız. Mesleki eğitime yönelmeyişin birinci sebebi prestij ise, ikinci sebebi ise “bedavacılık” olarak adlandırılabilir. İnsanlar bir donanım ve beceri sahibi olmadan ve pek yorulmadan da para kazanabiliyor. Bu türden işler (örneğin sigorta acenteliği) var. Dolayısıyla bir donanım ve beceri sahibi olmaya ihtiyaç duymuyorlar. Mesleki eğitime yönelmeyişin üçüncü sebebi de “okulların verimsizliği”dir. Mevcut eğitim sistemi problem tabanlı (yani proje ve araştırmaya dayanamayan), bir eser ve ürün ortaya koymaya ve bilgiyi keşfe yönelik bir eğitim değil. Tabi önemli olan tüketimci toplum anlayışından üretici toplum anlayışına geçebilmektir. Eğitimde açılımın odağında öğretmen ve eğitici bulunmaktadır. Keşfe dayalı, proje destekli ve yaparak-yaşayarak eğitim yapabilen öğretmenler yetiştirdiğimizde, eğitim doğru mihverinde ilerlemeye başlayacaktır. Üretken bir toplum anlayışına geçtiğimizde Meslek Okulları revaç bulmaya başlayacaktır. İnsanımıza Üretkenlik Duygusu Vermek İnsanları lise ve üniversite çağından sonra bir meslek sahibi olmaları zor. Lise mezunu bile çırak vb. olarak da çalışmayı gururlarına yediremiyor. Daha konforlu işler bekliyor. Halbuki herkesi “konforlu” işlerde istihdam etmeye imkan yok. Öğrenci çoğunluğunun daha lise çağında en az bir mesleği öğreneceği şartları hazırlamak lazım. Bu da mesleki eğitimi işlevli kılmakla mümkün olacaktır. Meslek lisesini okuyan kişilerin üniversite düşüncesinden ziyade iş kollarında başarılı bir kariyer yapmaya odaklanması sağlayacak yapılanma ortamı oluşturmalıyız ki öğrenci daha başlangıçta üretkenlik duygusu içine girsin ve hazıra konma anlayışından kurtulsun. Nasıl Yönlendirelim? İlköğretimden sonra meslek okulu ve liselere öğrencileri yönlendirirken, uygulayacağımız kriterlerin bulunmaması da eğitimin sahipsizliğinin hangi boyutlara ulaştığının başka bir göstergesi olmaktadır. Eğitim ve insan çok boyutlu birbirine bağlı olaylar. Asıl yönlendirme ve öğrencileri değerlendirme ilköğretimde başlayacağına göre öğrencileri ilköğretimden sonra ilgi duydukları meslekî alana yönlendirmek için çok yönlü değerlendirme kriterleri kullanmalıyız. Öğrencinin merak konuları, başarılı olduğu dersler (diğer derslerle kıyas edilerek), öğretmenlerinin intibaları, bilgi yerine muhakemeye dayalı soruların ağırlıklı taşıyacağı merkezi yetenek sınavı notu, anadile hakimiyeti ile düşünce gücünü ortaya koyacak bir dil sınavı ile Matematik sınavı bu tür kriterlerdir. Sonuçta üniversiteye yönlendirilmeyen öğrencilerin bir meslek öğrenmesi zorunlu hale getirilmelidir. Bu konu, eğitim probleminin halledilmesinde ana çıkış noktası olarak görünüyor. Böyle bir sistem kurulduğu takdirde ve aynı zamanda Meslek Liseleri kendisini güncelleyen uygulamalı eğitimi ile cazip konuma yükselmesi ile pek çok ana-babalar, çocukları için meslek öğrenimini tercih etmeye başlayacaktır. Diğer taraftan, Meslek Liselerini cazip hale getirmek için yapılması gerekenlerden birisi de liseler arasında geçişlerin olabildiğince esnek hale getirilmesidir. Meslek lisesi öğrencileri, fark derslerini vererek aynı zamanda lise mezunu haline gelebilmelidir. Meslek Lisesine kayıtlı öğrenciye mezuniyet sonrası olduğu kadar, öğretim döneminde de lise fark derslerini verebilme yolu açılmalıdır. Böylelikle 2. Öğretim türünden programlarla süresini uzatmadan lise mezunu da olabilmelidir. Kriterler Eğitim ve insan çok boyutlu ve birbirine bağlıdır. Asıl yönlendirme ve öğrencileri değerlendirme ilköğretimde başlayacağına göre öğrencileri ilköğretimden sonra ilgi duydukları meslekî alana yönlendirmek için çok yönlü değerlendirme kriterleri kullanmalıyız. Bu kriterler şöyle sıralanabilir: 1. Öğrencinin merak konuları, 2. Başarılı olduğu dersler (diğer derslerle kıyaslamalı olarak), 3. Öğretmenlerinin gözlem ve intibaları, 4. Bilgiye değil, muhakemeye dayalı soruların ağırlıklı olacağı merkezi bir yetenek sınavından alacağı not, 5. Anadile hakimiyeti ve düşünce gücünü ortaya koyan bir Türkçe sınavı, 6. Matematik sınavı, 7. Öğrencinin ilerideki planlarını anlatacağı yazılı kompozisyonlar.. Öğrencinin yeteneklerini ve beceri profilini ortaya çıkaracak ve değerlendirecek sınav sistemleri ile okul-aile -öğrenci üçgeninde bu yönlendirme işlemi kolayca gerçekleştirilebilir. Dikkat edilirse, bu değerlendirme kriterleri içinde teste dayalı merkezi sınavların sonuçları yer almıyor. Çünkü ülkemizde maalesef tek değerlendirme kriteri haline gelen merkezi sınavların aslında meziyet ve beceri ölçme özelliği yoktur. İnsanın zihnine yığdığı malumatı-kuru bilgiyi ölçen bu sınavlar “yalancı bir kriter” olmaktan (kendimizi kandırmak) öte bir fonksiyon ifa etmemektedir. Böyle bir sistem kurulduğu takdirde ve meslek liseleri çağdaş ve uygulamalı hale getirilip mezunlarına iş garantisi sağlandığında pek çok ana baba çocukları için meslek öğrenimini tercih etmeye başlayacaktır. Meslek lisesi ile liseler arasında esnek geçiş imkânları sağlanmalıdır. Diğer bir nokta ise meslek lisesini bitiren öğrenci, lise fark derslerini tamamladığı ve gerekli başarıyı sağladığı takdirde üniversiteye aday haline gelebilme yolu da sürekli açık olmalıdır. Sonuç olarak, artık bilimin ve aklın gösterdiği yolda; geçerli ve gerçekçi çözüm yolunda ilerlemeye ihtiyacımız var. Olayları dört işlem mantığı -birinci dereceden problem mantığı- ile tek düzlemde, düz mantıkla, dar çerçevede ele alma anlayışından sıyrılalım. O zaman, problemlerin kolay ve gerçekçi çözüm yolları kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yazarın Son Yazıları
Posted on: Mon, 18 Nov 2013 16:37:51 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015